29 Kasım 2010 Pazartesi

saçmalamaca*-*

Aslında benim şuan tarih ödevi yapıyor olmam lazım ama çok pis yazasım geldi yani. Şimdi ben derste çok sıkılınca ortaya şöyle bi yazı çıktı, hatta Anıl'a okutuyorum böyle, Berfu diyo ki "Anıl iyi oku çünkü bir daha hayatın boyunca böyle saçma bişey okuyamayacaksın." diyo falan asdf Yazsam rezil olucam ama yazıyorum tamam çünkü eğleniyoruum.

Eğer bir insancıkgil kafanızı öldürmüşse, ona en iyi kafasını öldürerek karşılık verebilirsiniz. Gerçi bir kere kafanız öldükten sonra yapabileceğiniz pek bir şey yok ama olsun. Mesela ben çok şey yapabilirim ama. Neden çünkü bağışıklığım var zırt pırt kafam ölüyo. Aman kafası da ölmüş moduna giriyolar bi de, normal ve iyi bişiye dönüşüyo çünkü. Sürekli kafan öldüğü için diyolar ki mesela kafası ölmüş hıı demekki yaşıyo diyolar. Mesela ben bi de kafa dövebilirim. Zöhöhöh. Bazılarının kalbi yaşıyo ayrıca - mesela Anıl. Ya da bazılarının burnu bozuluyo- mesela Fırat. Ya da bazıları hönk diye ölüyo sonra kafaları da bozuluyo- mesela Berfu. Bazıları paronayadan ölmüş bitmiş kalmamış- mesela Yağmur. Bazısının da kafası o kadar çok ölmüş ki artık Luffy gibi sallanıyo- mesela Sungur. Bazıları benim gibi kafası ölenlere ortaklık yapıyo sonra onun da kafası ölüyo- mesela Soner. Bazılarının da gözlüğü ölmüş yarısı gitmiş off ne biçin de ama hala takıyo- mesela Berfu ve gözlüğü. Sonraa.. Bazıları ölü doğmuş kafa olarak ama sonra insan olmuş çok da güzel olmuş iyi olmuş- mesela Nazlı. Bazıları müzikten patlamış tivitırdan falan bıritni olmuş hep falan- mesela Berfin. Bazılarının defteri ölmüş meğersem turuncuymuş falan falan falaaan. Mesela benim kardeşimin dişi öldü, diş perisi imamı geldi cesedini aldı götürdü kanlı kanlı böyle of, mesela da sonra başınız sağolsun hediyesi diye araba verdi resmen. Of ne biçin.. Ha mesela bi de Larissa'nın beyni yırtılmıştı ölmüştü.

Evet sarhoştum.


Ha bu da yazının orjinal hali. Yazımın ne kadar iğrenç olduğunu görün diye asdfasf Arkadaki desenler de kardeşimin eseri, karalamıştı sayfayı onun üstüne yazasım geldi. Lan bi dakka, bu çocuk benim defterimi ne ara aldı da karaladı? Kalemlerim.. o.o Al bi de dövme diyosunuz hadi gel de dövme -_-

26 Kasım 2010 Cuma

Eyoo ben Ankara'ya gidiyorem. Perşembe gecesi saat 1de gidicem buralardan elveda size. 3 gün sonra kıçıma baka baka dönücem ama boşverin o kısmını şimdi beni özleyin diye diyorum özleyin beni. MUN için hem de var ya eğlencez. Kubilaylayla Berfufu geliyor zaten tamam yani eğlencez bence. Berfu'yla da aynı odada kalıcaz yani yoksa döverim orayı ben.

Berfin'cim asırlık kahkaha fan peycim için sana teşekkür ediyorum <3 O resmi de silmişsin oley sana <3

Pazar günü de röportaja gidiyorum. -böyle mi yazılıyo lan bu?- röpörtaj, ropörtaj, roportaj, rupürtaj, rapartej ve niceleri. Kelp size.

Ayrıca, bu seferki yazımı beğenmedim. Neden? İçimde istek yok bugün ama yazmak istedi canım asdf Mantık hatası bu olmalı.

Ayrıcaa, Berfin aşka geldi bana açtığı bisürü hayran sayfası ve grubu yaygınlaştırmaya çalışıyo var gücüyle ksdajf Çiğdem Çabuker saçlarını düzleştirmesin, Çiğdem Çabuker Kabataş'a gitsin, Çiğdem Çabuker'in kahkahası ve daha nice türevleri bulunmakta, yerim onun kafasını <3

25 Kasım 2010 Perşembe

kaldırımtaşıkötübişiydirbelediyeyesesleniyorum

Şimdi bu seferki yazımı yazma sebebim, itoğluitin tekinin kardeşimin kafasına kaldırım taşı atmış olması. Çocuğun alnı yarıldı resmen hani normal taş da değil kaldırım taşı lan. Ulan çocuk kafam kadar boyun var nası kaldırdın o taşı da attın da kardeşimin kafasına geldi, adrenalin patlaması mı yaşadın noldu amk. Bak işte ben 15 yıl boyunca bi kere kaşımı gözümü yarmadım, kız çocukları rahat durur çünkü. Erkek olsaydım ben de bütün erkek çocuklar gibi oradan oraya uçarak gitmeye çalışırdım dolayısıyla kafamda dikiş izi kaşımda da bir adet çizik bulunurdu. Ama gayet dikişsiz çiziksiz bi kafam var. Ama kardeşim öyle mi, çocuk daha ilk merdivenlerden inme denemesinde yuvarlandı kaşını yardı yazık anneme. Böyle oğlum olursa ona dicem ki "Annecim sen dayın gibi baban gibi oraya buraya kafa atma, kafa önemli bişiydir darbe almaması gerekir. Sonra dayın gibi manyak olucan." dicem. Çünkü büyük ihtimalle kardeşim fırlamanın teki olucak yani belli. Oğlum olursa o da rahat durmaz gerçi, erkek çocuklar annelerine benzermiş çünkü. Oğlum olursa sıçtık yani asdf Kızım olsun bence, adını Asya koyardım çünkü çok pis takıntım var. Hem rahat durur uslu durur. Hem de kız çocuk giydirmek kadar eğlenceli bişiy yok! Hatta kızım olunca aynı tarz giyinicez benim kıyafetlerimin benzerlerini bulucam ona giydiricem <3 Öyle planlarım var yani. Tabi çocuğu doğru düzgün büyütebilirsem ksaljdfh Belki yemeklerim dolayısıyla travma geçirir bilemiyorum, ya da ne biliyim bana benzer diye korkuyorum jadfsasdf

Ayrıca annemler bugün salatayı bana yaptırdılar, zehirlenmek istiyolar galiba <3 Çünkü sürekli şeker ve tuzu karıştırmak gibi bir özelliğim vardır. Kardeşime şekerli yoğurt diye çok tuzlu yoğurt yedirdim ben, bol şekerli olucaktı hem de planıma göre, ağladı kaç kere annecim kıyamam ben ona <3 Kafasında bandajla çok şeker olmuş malım benim <3

22 Kasım 2010 Pazartesi

kafambozukamaçaktırmıyorum.

Eheh, şimdi naber dicem ama kafama terlik atıcaksınız. Neden, çünkü ben sorumsuz bi insanım hep yazmayı unutmaktayım. Şimdi daha yeni Comenius diye bir olayı atlattık, bir süre yaşayacağımdan emin olmalıyım önce. Valla 6 gün boyunca sabah 8den akşam 9a kadar dışarıda olmak ne demek ya. Bu da bünye kardeşim, başlarım projesine başlarım almanına. Sunumu da bana yaptırdılar zaten at kafalılar. Kafam iyi bugün, uçtum az, öptüm.

Bu arada bu havada sabahın köründe "ağız ferahlatan diş macunu"yla diş fırçalamak kadar uyuz bişiy yok. Olum zaten soğuktan dişlerim takırdıyor, daha ne ferahlayacağım mala bak, döverim ben bunu.

Bu arada ben hep merak ediyorum burda olayları kime neye anlatıyorum lan ben. Okuyo musunuz ki siz beni o.o Okuyosanız bi işaret verin lütfen kafam ölücek yoksa. Arada yanıma gelin "Ay Çiğdem, blog girdisi girmek için bi fil alıp yaşlanmasını falan bekliyosun galiba ama böyle milenyumda bir yazdıkların da çok güzel oluyo lan yaz amk okuyoruz biz bak valla." diyin ben de mutlu olayım nolur sanki.

Bi de ben iki aydır çok mutluyum neden acaba kajsdhf Kafanızı yerim senin sayın okuyucu. Nazlıya da kafam girsin ayrıca çok seviyorum onu ben. Larissa sana da selamlar senle her buluştuğumda bi hafta boyunca konuşmam kayıyor senin gibi konuşuyorum, aynı etkiyi bende Devrim de bırakıyor skdjhf Berfu sana puanım dokuz kanka. Anıl sana uçak girsin diyorum, mal herif pilot olucam diye dolaşıyo. Gel seni uçak simülatörüne götürücem annecim, iki kus da aklın başına gelsin <3 Fırat bi de ben senin kafanı öperim var ya. Ha ortak sana da naber diyorum burdan adam ol.

Eleey~

18 Ekim 2010 Pazartesi

Bööğrek.

   Biz bugün bööğrek yaptık anacım. Çok pis yemek yaparız. İngilizce ödevimizdi bu bizim. Bize bir ülke seçin sonra onun yemeğini yapın dediler. Hindistan'ı seçtik. Kafamıza sıçalım, mnakoyim ne baharatlı mutfakmış -_- İçim dışım köri oldu yemin ediyorum, ağzıma burnuma her yerime kaçtı. Bu arada en fazla bir soğan doğrayabildiğimi farkettim. Bir soğanın yarısında gözlerim yaşarmaya başlıyor, sonuna doğru da görme yetimi kaybediyorum. Annem maşallaah 3-4 soğan dayanıyor, takır takır doğruyor kadın. Neyse en azından şimdi bir tarif biliyoruz, ayrı eve falan çıkarsak aç kalmayız bunu yaparız hep bunu yeriz her gün böyle. Şimdi işim yok bunun yapılışını anlatıcam yarın okulda ingilizce olarak, ona çalışıcam iyi mi? Bugün öbür sınıflardan biri sushi getirmişti zaten. Ayırın dedik ayırmamış pisler. Nah yersiniz böreğimizden gıcıklar. Pattesli Hint Bööğreği yaptık biz, çok da cool oldu mnkym. Ama daha kafam kadar ödevim var. Ay daha akor çalışıcam. Bir de bugün sınav olduk fizik kimya biyoloji topluca. İçim dışım fen oldu. Of çok ödevim var yazamayacağım uzun. Öyle sadece bugünü unutmayayım diye yazdım.

   Eley. ~

13 Ekim 2010 Çarşamba

meraba ben conconcan. tanışalımmı?

   Aay, kaç milenyumdur yazı yazmamışım yemin ediyorum. Özledim sizi diyeceğim de, kim okuyor kim okumuyor bilmiyorum ki mnaki. Okuyan barnak kaldırsın beyler bayanlar.

   Şimdi, malum okul dönemi, okul zımbırtılarıyla kafanızı ütülemeyi planlıyorum. Şimdi malum lise hayatı, sosyal zımbırtılar, okul temsili cart curt. Şimdi geldi bunlar sınıfa Meclis Başkanı Seçimleri adı altında -evet annem Doğa Koleji'nde meclis diye bişey var, öğrencileri onlar temsil ediyor, etkinlikleri onlar düzenliyor falan filan.- envai çeşit propaganda. Yok "Cadılar Bayramı'nı kutlicaz!" derler ordan öbürü çıkar "Cadılar Bayramı mnaki kültürümüzü bozuyo inancımızda yok bıdı bıdı.". Ay valla kafa bu da. Kubilaylaya vermicem oyumu, konuşamadı pis.

   Ha bir de, bugün çıkışta buz pateni yapacaktık biz. Hocaya gittik hocam pist boş mu lütfen lütfen diye. İzin aldık, allam bi indik. İnmez olaydık, sonunda geri çıktık zaten de skljah Sürü halinde gelmişler abi 10 kişi bekliyolar pistin kapısında biri kilidi açsın da kayalım diye. Olan göt kadar pist, 15 kişi nası kayabilcen mi annem? Biz de çıktık yukarı eve gittik oh, başka bi gün sınıfça inicaz.

   Başkaa.. Son günlerimin çoğunu Larissa'ya harcıyormuşum gibi bir his var içimde, halbuki kız için hiç bişey yapmadım. Hatta demin geldi söyledi, pes ettirdim artık kızı kajsdh Özür burdan annem. Lariss seni seviram.

   -Başlıktaki replik Nazlıcan'ındır. Ya da Naz. Nazlı. Naazlı. Nazl. Lı. Ya da her ne demek istemekteyseniz.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Böyle yazasım geliyor. Gün gün mü yazıcam bilmiyorum. Bütün gün uyuyor olmasam günde en az iki kere yazarım eminim. Bütün gün uyudum. Uyandığımda iftara 10 dk vardı. Uyudum. Rahatladım. Daha iyiyim. Rüya gördüm, daha iyiyim. Kabus gördüm, hayır iyi değilim. Uyandım. Hiç iyi değilim. Yastığım ıslandı biraz, evet daha iyiyim. Yataktan indim ve bilgisarayı açtım. HİÇ İYİ DEĞİLİM. Ortak, seninle konuşmak iyi geliyor. Bir kaç diyalog gördüm, msn iletisi falan. Tamam etkilenmemiş olabilirsin. Ama hiçbir şey olmamış gibi.. Neyse, konuşamayacak kadar aptalım. Rahat bırakacağım seni, herkesi. Kimsenin başına kalmayacağım. Sanırım blog yazılarım okunuyor, teşekkürler. Moral bozsun diye yazmıyorum, içimi dökmek için yazıyorum. Her şey değersiz geliyor gözüme. Kimse insan değil. Kimse adam değil. Boş hissediyorum. Garipmişim. Her şeyi sahiplenmeye başladım, sahipsiz olduğumdan sanırım.

Boşluk.

13 Ağustos 2010 Cuma

Bir Kukla ne hisseder?

Ruhum olması gereken yerde değil. Yanımda oturuyor. İçimde durmalı ama. Canı acıyormuş öyle dedi. Ben o yokken bir şey hissetmiyormuşum. Eğer tekrar içime gelirse iki kat acıyacakmış canı ben de hissedeceğim için. Bencilmiş benim ruhum. Gelince beni yanlız bıraktığı için pişman olacakmış. O da yanlız bıraktı beni. Beynim diyor ki, yanlız bırakılmaya mahkummuşum. Kalbimin diyeceği şeyi bekliyorum ama konuşmaya pek niyetli değil o, ruhumla daha iyi anlaşıyor, benle konuşmaz. Ruhum yanımda oturuyor, dışarıdayken konuşamaz mı acaba onunla? Belki konuşuyordur. Ortak, oradasın dimi? Gözlerimin yeşili soldu. Ruhum gittiği için mi? Geri dönecek değil mi? Gözlerimin parıltısını seviyorum. Evet neşeli olduğum zaman ne vardı, onu buldum. Gözlerimin parıltısı, ruhum vardı. Şimdi baktım da, ruhum kırmızı benim. Kırmızı takıntım var. Gene bileğimi ısırsam kırmızıyı göreceğim ortak. İstemiyorum ama. Kafamı duvara gömsem siyahı göreceğim. Gerçi gerek yok, ayağa kalktığımda hep siyahı görüyorum. Bırakıyorum tutunduğum yeri. Ellerimi başıma götürüyor ve yığılıyorum. Ruhumun çevresi siyah ortak. Dışarıdayken siyah, bu tehlikeli değil mi? Ruhumun dışarıda durmasını istemiyorum, geri dönsün bana. Yanımda oturmasın, tekrar bana dönüp kalbimin konuşmasını sağlasın. Yoksa beynimin mal mal sözleri beni öldürecek. Sen suçlusun dedi. Haketmiyorsun. Ama ortak, siz dediniz hakedilmiyorsun diye. Ortak ben ne yaptım? Her zaman yaptığını yap dedim ruhuma. Her zaman ne yapıyorsun? Boş boş baktı. Hatırlamıyor. Beynim ruhum içimde olmadığı sürece hafızasını kullanamayacağını söyledi. Ruhum bana gel. Yanımda oturmayı kes. Biz bir bütünüz. Sen de beni yanlız bırakma. Kendimi boş hissetmek istemiyorum. Bunları söyledim ona. Ayağa kalktı. Gitme! Ruhum beni terkediyor. Bu bir rüya dimi? Aslında dünmüş. İdillerdeymişiz. Benim kafa iyiymiş sızmışım orada film izlerken. Uzuuuun bir rüya görmüşüm. Ortak, çimdikle beni. Ruhum da kalktı ayağa. İlk adımını atacak birazdan benden uzaklaşmak için. Kaçıyor benden. Pişman olacağını söyledin. Neden gidiyor?! Pişman olmak istemiyorum! Ruhum aptalmış. Ruhum değer dedi. Öyle düşündürüyormuş dönmeme sebebi. Beynim bana saçmaladığını fısıldadı. Ruhum aptalmış! Ben önemliyim. Acıyı sevmiyorum. Şimdi onun yüzünden ruhum karşımda duruyor. Ne kadar güzel. Ruhum çok güzelmiş. İçimdeyken gözlerimin parladığı gibi parlıyor. Kalbim ruhumunsa, gözler kalbin aynasıysa, ruhum neden yeşil değil de kırmızı? Ruhum arkasını dönüp bir adım attı. Benden ayrılmaya nasıl cürret ediyor? Çığlık attım, dönüp bana baktı. Bir tokat indirdim, ama sadece boşluk vardı, elim içinden geçti. İçimde de bir boşluk var. Geri dön dedim. HEMEN YERİNE DÖN. Olması gereken bir şey oldu sanki. Toparlanmalıyım. Neşelen. Kalbimdeki boşlukla aşırı tezatlık oluşturun beynimdeki doluluk azalmaya başladı. Kalbimi hissediyordum. Ruhum geri döndü. Ortak, şimdi dediklerini yapabilirim!
Mutlu değilim. Hiç. Hiç düşünmemiştim böyle olabileceğini. Sönmüş, bitmiş. Ne desem aptalım. Kimsenin suçu yok-muş. Ama ben aptalım. Değersizim, bir şeye değmiyorum. Haketmiyorum. Gereksizim. Sinir bozucuyum. Sıkıyorum insanları. Cıvıyorum. Soğutuyorum kendimden. Sonuç tahmin edildiği gibi, kimilerinin beklediği gibi. Bir ben anlamamışım. Üzüldüm. Hem de çok. Böyle daha iyiymiş ama. Daha çok üzülecekmişim yoksa. Daha çok üzülebilir miyim?

4 Ağustos 2010 Çarşamba

What did I really lose on that day?
I've totally forgotten a long time ago

At dust, we are losing each other's sight.
But still, we are not returning.

Our hearts that are about to crumble somewhere
We are trying to hide them with brave words
We are trying to hide

Farewell, even though we couldn’t meet
We will still continue

I can run even in a world where you no longer exist
Overcoming all the old pains.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

İşte öyle ama işte.

Sanırım yazı yazmanın tam sırası. Ama ben iğneleyeci yazı yazmayı beceremem. Ya da farkettirmeden bir konuyu anlatmayı, aslında o konu olduğunu farkettirmeden. O yüzden yazamayacağım işte. Neyse, yeterince konuştum zaten. Daha hakkında yazı yazmaya falan gerek yok. Gevezeyim ve bencilim ve aptalım biliyorum. İşte insanlar çabuk değişiyormuş. İşte anlamadım ben. İşte sözler anlamsızmış. İşte öyleymiş işte. İşte ama ben çok ama çok bencilim. Öyle böyle değil onu farkettim. Bir de takılmadığım cephe var tabi. Hacım bazı şeyler söyledi. Bilmiyorum ne denir ki. İşte ama mutlu gibiyim. Daha iyi davranılmalı bence bana. En azından hakettiğimi düşünüyorum. İlgi gösterilmeli bana. Neyse bir kişiye de buradan teşekkürlerimi yollayayım. Her şeyi bok ediyor hani. Biliyor kendini. Öptüm seni hacım. Baya baya öptüm yani. Haberin olsun. Neyse işte. Böyle tahmin etmezdim ama mutlu olmanın yolu buysa tamam, sorun yok. Okbay.

-Kısa yazmamalıydım biliyorum =_=

22 Temmuz 2010 Perşembe

Yehaah!

Yehah! Ben kaç gündür ethernet kartım yanmış diye geziniyorum. Meğer keklenmişim! Canım babacım yemiş beni. Bana bilgiasayarımı bozuk sandırıp, beni ruhen çökertip, en zayıf anımda bana olan sürprizini suratıma fırlatmakmış amacı. Ama canım kardeşim "Poşetin içine bak. Baksana! Gerizekalısın abla!" sözleriyle olayı bok etti orası ayrı >_>

Yani, babam bana laptop almış *-*

Koltuk - laptop - televizyon devri. "Bir hafta sonra evden atılırsın abla."

Möhöhöhöh. Mutluyum yani, bilin istedim >_>

Saygılar, sevgiler~

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Günah

Bu yazımı koymazsam ölürüm ama.


Gözlerime korku ve dehşet dolu bir ifadeyle kilitlenmiş gözleri bir an olsun ne yaptığımı sorgulamama neden olmuştu. Ne yapıyordum? Ne yapıyordum cidden? Ah evet, en çok haz aldığım işi yapıyordum. Sıradan dünyadan beni ayıran, ve insanların adımı korkuyla anmasına neden olan şeyi yapıyordum. İnsanlar son nefeslerini bana yalvararak harcarken kendimi bir tanrıymış gibi hissetmemi sağlayan şeyi yapıyordum. O insanların ölümüne ben karar veriyordum, ben üstündüm. Çocukluğumdan beri hiç bir zaman beyaz tarafta olmak için bir uğraş vermemiştim. Bana yakın gelen hep siyah taraftı, hep karanlık baskındı. Beni çekiyordu. Kurbanlarımın dehşetle parlayan gözleriyle en son beni görmeleri hoşuma gidiyordu, ruhları beni her zaman hatırlayacaktı. Ne kadar çok insan öldürürsem o kadar tanınacaktım. benim felsefem buydu. Adım geçtiğinde herkesin renginin attığı biri olmak güzel olabilirdi. Ama yine de asıl amacım bu değildi. Ben sadece öldürmek için öldürüyordum. Gözümü alan koyu kırmızı kanı görebilmek için.. Gözümün önüne gelen saç perçemini kanlı parmaklarımla gözlerimin önünden çektim. O hala dehşetle bana bakıyordu. Göz bebekleri küçücük olmuştu. içinden geçenleri okumak zor değildi. Ölmek istemiyordu. Yaşayıp ne yapacaktı ki? Birilerini dolandıracaktı, birilerine ihanet edecekti, illa kötü bir şey yapacaktı. Silkinip kendime geldim. Bu insanı kötülük yapacağı için mi öldürüyordum sanki? Kötülüğü mü yok etmeye çalışıyordum? Ben? Hayır, komik olmamalıydım. Ben bu kadını sadece kan akması için öldürüyordum. Kendi egolarım için.

Elimdeki bıçağı iyice kavradım. Kilisedeki loş mum ışıklarının altında kan lekeleri öyle muhteşem görünüyordu ki.. Kilisenin yüksek tavanından aşağı inen bir sütuna sinmiş kadın hala bana bakıyordu. Başkası olsa şimdiye sıvışacak boş bir an bulup kaçmıştı, sonuçta ben dalgın bir insandım. Ama bu seferki çok korkmuştu belli ki. Karnındaki bıçak yarası yüzünden zorlukla nefes alıyordu. Ona doğru yaklaşmaya başladım. Koyu kum rengi taş zeminde ayak seslerim yankılanıyordu. Büyük vitraylı camdan puslu geceyi görebiliyordum. Kilisenin bahçesinin dışında, yaklaşık 50 metre uzakta bir çift görüyordum. Ağacın altında bir banka oturmuş kuzu kuzu birbirlerine bakıyorlardı. Gecenin bir yarısı, sadece 50 metre uzaklarındaki eski bir kilisede cinayet işlendiğinden haberleri yoktu. Onlar masumdu. Onların korkuları benim tutkumdu. Benim siyah kanatlarım vardı, onlarsa kanada sahip olamayacak kadar saflardı. Onlar acizlerdi, bir sineği öldürürken bile zorlanırlardı. Tekrar kurbanıma döndüm, terden alnına yapışmış siyah saçları beline kadar geliyordu, iri ve kahverengi gözlerini hala benden ayırmamıştı. Kendini benden korumak istercesine bir elini yüzüne siper etmişti, bir eli ise hala bıçak yarasının üzerindeydi. Gözlerimi kısıp ona hain bir bakış attım. "Üzgünüm bayan, şimdi bu oyunu bitireceğim." dedim sinsi bir ses tonuyla. "N-Neden? Neden b-bunu y-yapıyorsun?" derken sesi çok çatlak çıkmıştı. Korkudan kekeliyordu. "Neden mi?" dedim cidden şaşırmış gibi yaparak. "Çünkü canım sıkıldı, sevinmelisin, birazdan acını dindireceğim. Daha önce çoğuna işkence yaptım, sen şanslılardansın." dedim düz bir sesle. Elimle çenesini kavrayıp çekerek ayağa kalkmaya zorladım. Kesik kesik nefes alıyordu. Bıçağı saplamak için elimi geriye doğru çekince yalvarmaya başladı. "Hayır! Lütfen, lütfen yapma!". Yalvaran sesinin yerini tiz hıçkırıklar aldı. "Hayır, lütfen yapm-". Şimdi hıçkırıkların yerini şiddetli bir ağlama almıştı. Gözyaşı torbaları boşalıyordu adeta, ağzını açıyor ama bir şeyler söyleyemiyordu. Sese dayanamayıp bıçağı karnına sapladım. Sesi kesilmiş, tiz bir inlemeye dönmüştü. Gözbebekleri küçücük olmuş, bakışları bana kilitlenmişti. "Lütfen." derken fısıldıyordu. Surat ifademde bir değişiklik yoktu. Ruh halimde bir değişiklik yoktu. Yani daha tam öldürememiştim. Bakışlarımı donuklaştırıp bir kez daha sapladım bıçağı. Ağzına gelen kan yüzünden nefesi ıslak bir hırıltıya dönmüştü. Çenesini kavrayan elimi bıraktım ve yere yığılıp kan kusmaya başladı. Bense onun sindiği sütunun yakınındaki sıralara sıçramış kana bakıyordum. Vitraylı camdan içeri süzülen dolunay ışığı kan damlalarına vurmuştu. Ama bir eksiklik vardı, kadın hala ölmemişti.

Gözüme kilisedeki eski tahta sıraları çalmamaları için sıraların ayaklarına ve sütunlara dolanan zincir takıldı. Kafamdan bir tel toka çıkartıp zincirin kilidinin başına çöktüm ve kilidi kurcalamaya başladım. Bir 'klik' sesiyle kilit açıldı, hemen zinciri çözüp ayağa kalktım. Kadın yarı açık gözlerle bana bakıyordu. "Sana söylemiştim, acını dindireceğim." dedikten sonra yakasından tutup onu biraz öne ittim. Zinciri boynuna dolarken çıkan şıngırtıyı her zaman sevmiştim. Zinciri bir tur doladıktan sonra iki ucunu da tutup sağ diz kapağımı kadının sırtına bastırdım. Zinciri çekmeye başlayınca kadının gırtlağından kesik kesik garip sesler çıkmaya başladı. Genelde boğma yöntemini kullanmazdım, kan çıksın isterdim. Ama arada değişiklik fena olmuyordu. Hem bu, cinayetler arasında ortak nokta bulunmasını, dolayısıyla yakalanmamı zorlaştırıyordu. Kadının çırpınmaları bitince zinciri bıraktım ve kadın yere yığıldı. Eldivenimi çıkartıp ölü olup olmadığını kontrol ettim. Aslında bu tehlikeli bir hareketti, cesedi bırakıp kaçsam çıplak elle iş yaptığım için beni bulabilirlerdi. Ama ben öyle yapmayacaktım, cesedi yakıp kaçacaktım. Hata bununla kalmayıp kiliseyi de yakacaktım. Sonra da yakınlardaki bir evin çatısına çıkıp camdan görünen çiftin itfaiyeyi ve polisi aramasını izleyecektim. Polisler gelince de sıvışacaktım. Basit ama işe yarar bir plandı. Etrafıma bakındım, şansıma dandik kilise sıraları cilasız tahtadandı. Bu kiliseyi ateşe vermek kolay olacaktı. Kilisenin arka bahçesine çıkıp köşede duran benzin bidonunu aldım. Tekrar kadının yanına gidip biraz kadının üstüne, sonra da en arkadan başlayarak bütün sıralara benzin döktüm. Cebimden çıkartığım büyük bir bez parçasını yırtıp 7-8 parçaya ayırdım, sonra çakmağımla onları birer birer ateşe verip oraya buraya fırlattım. Sıralar yavaş yavaş alev almaya başlamıştı. Son bez parçasını da ateşe verip kadının üzerine attım. Kıyafetleri alev alırken, kilise de alevlerden kavrulmaya başlamıştı. Alevlerin sıcaklığı yüzüme vuruyordu. Büyük ihtimalle artık alevler camdan gözüküyordu. Hemen kiliseden çıktım. Koşarak kiliseden uzakta bir ağacın arkasına yaslandım, cebimden bir bez parçası daha çıkarıp uzun topuklu kanlanmış çizmelerimi silmeye başladım. Havanın soğukluğu genzimi yakıyordu. Bir parkın içindeydim. Sanki gece canı sıkılıp dolaşmaya çıkmış biriymiş gibi görünmeye çalışarak parkın taşlı yollarında yürürken gözüme çarpan, çatısına kolayca tırmanabileceğim eve doğru yöneldim.

Ceset tamamen yanmıştı, tahmin ettiği gibi ah-aman-çok-mutluyuz-çifti hemen panikle itfaiye ve polisi aramıştı. İtfaiye hemen gelmişti, ardından polisler ortamı basıp çevreyi telaşa sürüklemişlerdi. Bir sürü insan kilisenin etrafında toplanmış ne odluğunu merak eden gözlerle polislere sorular soruyorlardı. "Aciz insanlar.." diye fısıldadım farkında olmadan. Bir yandan istemsizce gülüyordum. Genelde tanıdıkları öldürmek daha çok zevk veriyordu, ama tanımadığım birini öldürmenin de zevk vermediği söylenemezdi. Bu işi seviyordum, yakalanmamak da eğlenceliydi. Sonuçta o aptal polislerden daha zekiydim. Ben bir kibritle bütün kanıtları ortadan kaldırırken, onlar yıllardır beni bulamamışlardı. Aranıyordum. Buradan hemen sıvışmalıydım. Çatıdan inip caddeye çıktım. Çok hızlı adımlarla ilerliyordum. Kaldığım otele 15-20 metre kalmıştı. Geceyi otelde geçirecek, ertesi gün de uçakla şehri terkedip başka bir şehirde, başka birini öldürecektim. O aciz insanlar beni bulamayacaktı. Ve onlar beni bulana kadar ben keyfim için adam öldürmeye devam edecektim..

-Kumo Sakuma/Apple

Yeni.

Blogumda bir kaç eski ve sevdiğim yazı, ve bir kaç uzun olduğu için silmeye kıyamadığım yazı dışında yazı bırakmadım. Resetleyesim geldi. Farkettim ki çok mallamışım. Haddimden fazla mallamışım. Eğer mal gibi psm olduğu halde kullanmayı bilmiyor olmasaydım daha süper bir şeyler yapabilirdim tabii blogum için. Zaten kafamı duvara gömesim var. Yaz bitiyor, boş günlerin kıymetini bilemedim, koooskoca yazda bir sezon anime bile bitirmedim. İzleyesim gelmedi. Çimdirin beni! Herneyse, uzun yazasım yok zaten. Amk blogu yeniledim yazabilmek için, hala bir şeyler yazamıyorum, sorunluyum. Hem de çok.

RPGTürk ahalisi okusa olur hani aşağıyı. Öbürleri neden bahsettiğimi anlamayıp deli desin istemem.

Sakuma savaşa girdi, evet çok eğlenceli. Adamları öldürmeye çalışıp da bir bok becerememek kadar eğlenceli bir şey yok bu evrende. Tabii üst üste iki zehir yemek süper bir şey. Tavsiye ediyorum. Acayip kafa yapıyor abi. Merak ediyorum, komaya falan girer miyim. Amaan, girmem mnaki. Ama yenicaz, hissediyorum.
Mia da kardeşini Tonny'den kurtarmakla meşgul. Tonny bizi bara götür! Kendi yaptığım dandik avatar-imzası dışında Mia'yı sevdim ben. Hoş Mia. Eley.

Sakuma öptü sizi, Mia öptü.
Apple öptü.
Okbay.

6 Mayıs 2010 Perşembe

~

Evet evet, blogumu adama çevirmeliyim. Yiğit-kun'dan tepki aldım O.o Gomeeen, aptal yazılarımla keyfinizi kaçırdığım için T.T Gerçi nasıl yapacağımı tam çözebilmiş değilim :D

Sınav
Hayır hayır, merak etmeyin sınavlarla kafanızı ütülemeyeceğim .d Kaçmayın ya!

Cinayete sarmış durumdayım, eley~
Şu Şeytan Yemini denen kitabı yeni bitirdim, anam o ne yaa. Çok güzel kitap hacı, adamım yazar Grangé (hayır Arda, adamımız yazar Grangé .d).
Acaba diyorum size spoiler versem mi .d Ben şahsen sevmem, size de spoiler vermeden anlatmaya çalışayım bari *-*
Mat var, adamımız polis, bunun kankası polis Luc intihar edip komaya giriyor. "Ama Luc bir Katolik, nasıl kalkıp da intihar eder?" düşüncesiyle adamımız Mat, Luc'un ilgilendiği davaların üzerinden geçiyor. Hani davada bi şey vardır, Luc çıkmazda kalıp intihar etmiştir gibisinden. Sylvie Simonis diye bir kadın var, Luc en son o konuda çalışıyormuş. Sonra bu davayla ortak noktaları bulunan cinayetler keşfediyor. Hepsinin yöntemi aynı, böcükler, çürüme, liken vb. Sylvie'nin katili dışında bu benzer cinayetleri işleyenler yakalanmış, Mat farkediyor ki hepsi küçükken komaya girmiş. Araştırıyor, kurcalıyor, çabalıyor, çırpınıyor vb. Onu bunu keşfediyor, mesajlar buluyor vb. Kitap güzel v.v Kitap güzel de sonunda harbiden şeytan çıksaydı daha süper olacaktı :D Okuyun derim ben v.v
Kitap da böyle bişey:











21 Nisan 2010 Çarşamba

Yohoh

Ebru, Beyza, Nazlı, Çiğdem ve Sinem küçücük sınıfta tek masaya tıkış tıkış tıkışıp test çözmektedirler. Ebru ve Beyza aralarında fısır fısır bir şeyler konuşmaktadır.
Ebru: Fısır fısır.
Beyza: Fısır fısır.
Çiğdem: Nazlıı..
Nazlı: Hıı?
Çiğdem: Naazlı..
Nazlı: Ne var?
Çiğdem: Beyza Ebru'yu seviyormuş O.o
Nazlı: Ne!? O.o
Herkes: o.O
Sinem: Beyza Dursun'u sevmiyor muydu O.o
Çiğdem: Nazlı bizim bu saptırıklardan uzaklaşmamız lazım biliyosun dimi >_>
Beyza: Dursun benim kuzenim ya O.o
Nazlı: Kaç yaşında?
Beyza: 27
Çiğdem: Ooo yasak aşk :Ç
Beyza: Aşk-ı Memnu falan safdafsa
Nazlı: Tabi kuzen şeysi adsfga
Çiğdem: =_=
Beyza: Sen biliyo musun ki Aşk-ı Memnu ne demek?
Çiğdem: Tabii ki biliyorum =_= Memnun aşk.
Herkes: iptal*
-------------------------------------

Çiğdem yatağın başucuna yumulmuş kucağında laptopla bir şeyler yapmaktadır. Nazlı da aytağın ayakucuna yamulmuş laptopla bir şeyler yapmaktadır. Laptopun sağ alt köşesinde düşük pil uyarısının çıkması üzerine
Çiğdem: Hacı bu meret düşük pil diyo. Şarjörü getirsene.
Nazlı: O.o
Çiğdem: O.o
Nazlı ve Çiğdem: iptal*

-------------------------------------

Nazlı: Çiğdem bi geçircem şimdi Avusturya'ya uçucaksın >_>
Çiğdem: İşime gelir, pasaport ve vizeyle uğraşmak zorunda kalmam dsfsdafas
Ebru: Kıza bak ne düşünüyo ya >_>
Çiğdem: Ay üzgünüm Ebru ama ben sizin gibi düşünmüyorum >_> Şimdi Nazlı beni tekmeyle Avusturya'ya fırlatsa ben yanımda para yok nasıl alışveriş yapıcam diye düşünürüm, siz yanımda test kitabı yok nasıl soru çözücem diye düşünürsünüz >_>
Sinem: Yoo, ben aklımdan çözerim.
Nazlı ve Çiğdem: iptal*

-------------------------------------

Berfin, Çiğdem ve Nazlı Sungur'la telefonda konuşmakta. Telefon Çiğdem'de.
Sungur: Naber?
Çiğdem: iptal*
Sungur: Noldu bu kıza?
Nazlı: Gülme krizine girdi.
Çiğdem: Sesi Cem Yılmaz'a benziyo amaaa *-*
Nazlı: =_=
Berfin: *nocomment*
Sungur: Hö O.o
Çiğdem: iptal*

------------------------------------

Sungur: Abi niye benle konuşan herkes gülme krizine giriyo?
Çiğdem: Çünkü sesin Cem Yılmaz'a benziyo :D
Sungur: Sesimi mi duyuyosun sanki şimdi >_>
Çiğdem: Yoo, teknik olarak şu an senle konuşmuyoruz zaten, yazışıyoruz :D

-----------------------------------

Beyza: Blahblahblah..
Çiğdem: Aman Tanrım! O.o
Nazlı: Mantarlı mı!? Ne mantarlı!?
Çiğdem: iptal*

----------------------------------


Aptal diyaloglarımızı okuduğun için teşekkürler sevgili blogumu takip etmeyen okuyucum :D

11 Nisan 2010 Pazar

Pazar!

Pazar günlerini sevmiyorum =_= Yani, ertesi gün pazartesi, bütün gün ertesi gün okul olduğu aklından çıkmıyor =_= Öncelikle bugün yaptıklarımızı anlatayım(tabii ilgilenen varsa). Dersane normal, salla gitsin >_> Dersaneden sonra Berfin, Nbanu'yla beni üzgün ve süzgün bir ifade takınarak milkshake içmeye götürmeye ikna etti. Sonra gittik. İşte aldık oturduk -Berfin büyük boy, Nbanu büyük boy, ben küçük boy. İki liramı Dilara'ya verdiğim için param kalmadı O.o Ve Nbanu haklı, bütün servetimizi burda harcıyoruz.-. Bu arada eğer Berfin'in yanınızdan kalkıp gitmesini istiyorsanız tek yapmanız gereken şey o bir şey içerken içtiği şeyin altına vurmak. Anında sinirlenip kalkıyor, denedik, onaylandı. Neden benim hiç normal arkadaşım yok =_= Herneyse, dönerken Dilaralara rastladık, okulun kapısına toplanmışlar 3 kişi, bizi görünce çember oluşturun, kapıya yazı yazıcaz dediler. Toplandık hepimiz, yazdı kız :D İki kere Toxic. bir kere Sakuma yazdırdık :Ç Bidahakine biz yazıcaz dimi Berfin *-*

Bill'in özel tasarım Çakma Kiss tişörtünü gördünüz mü? Görün o zaman :D Berfin söyledi bana da. Bende çakma olmayanı var >_> Hem de iki tane v.v Kıskan Bill :D Evet size Berfin'le ilgili bir şey söylemeyi unuttum. Tamam TH fanı da, aynı zamanda Britney Spears fanı, hatta çucukken Britney'in klibi çıkmadan mama yemiyormuş. Öyle bir 'insan' kendisi -Güneş bu senin içindi :D- Ah evet, Güneş de Berfin de Cinema Bizarreciydi ve ben bunları tanıştırmaya kalktım, meğer zaten daha önce karşılaşmışlar O.o -yanlış hatırlamıyorum dimi? oldu çünkü baya- Dünya küçük :D Yağmur da Enes'i iki yıldır tanıyormuş meğer :D Tabi benim haberim yoktu :D Hep derim, dünya küçüük :D Ve Nazlı'nın yakın arkadaşı Özge'nin kuzeni çıktı falan :D Dünyaa küçük dostlarım :D Maşallah zaten, Türkiye'nin dört bir yanıyla bağlantılarımız var mnaki. Nerdeyse her şehirden adam tanıyoruz dimi Yağmur :D Hatta yurtdışına bile açıldık, dimi Sungur xD Evet, din,dil,ırk,şehir,ülke,cinsiyet,tercih ayrımı yapmıyoruz :D Ne olursan ol yine gel falan dsfdafdsafs :D



Bu arada sanırım bu yazının teması gene Berfin oldu xD Ama amacım bu değildi :D Ama berbat-ötesi müzik kulağıma değinmek istedi canım :D Berfin keman çalıyormuş eskiden *-* Nazlı da çalıyor :D Bi ben çalamıyorum >.< Çalıcam lan, inat. Olmadı Enes bana bateri çalmayı öğretecek :Ç Yağmur da ney xD "Mercan dedenin ilk neyi borudanmış biliyo musunuz?" "Neyi borudanmış?" "Neyi." "Anlamadım neyi borudanmış?" Ya siz neyi diyosunuz ben anlamadım." "Mercan dedenin ilk neyi borudanmış dediniz ya, neyi borudanmış?" "Neyi borudanmış?" Ve izleyenler ölür :D Bu iğrenç ney muhabbetinden sonra matematik ödevime yatay geçiş yapnalıyım. Yoksa kafam itinayla koparılacak. Beni okumaya devam edin -herkes iki gün sonra bloga yazmaya bir-iki ay ara verebileceğimi düşünse de :D-. Larissa, sana selamlar :D Berfin hacı, imza :D Yağmur, okulda yasadışı şeyler yetiştirmene şiddetle karşıyım, "bir şey" yetiştireceksen gel gözümün önünde yetiştir, ben de otlanayım :D Ciddi manada otlanmak xD Ayrı konu, ehem .. :D Vee vee... Unuttum =_= Evet, bitti, dağılabilirsiniz :D